ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİNİN REDDİ BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?
Neredeyse iki ay önce siyasette yeni olmayan bir tartışma, Kılıçdaroğlu sayesinde alevlendi hatta öyle ki onun ‘oyun değiştirici’ hamlesi oyunun kurucusunu yeniden devreye soktu. AKP grubu, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi milletvekillerinin de imzasıyla, başörtüsünü anayasal güvenceye alacak değişikliği ve aile tanımının yeniden yapılmasını öngören anayasa değişikliği teklifini meclise sundu.
Muhalefet ise gündelik yaşamı etkileyecek konularda iktidarı sıkıştırmak yerine, seçim sonrası neler olacağını ya da soyut meselelerde kafa yorarak gün kaybetmeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim 2022 tarihinde yaptığı açıklamada Erdoğan’ın elinden seçim döneminde muhtemelen gündeme gelecek bu konuyu almak istese de ardından gelen tepkiler hiç ama hiç olumlu değildi. "Bedeli ne olacaksa olsun yaraları kapatmaya ant içtim”1 dese bile ortada kazanılması gereken bir seçim var ve bu seçim sadece muhalefet için kritik değil. Tüm Türkiye’de yaşayanların ve devletin kendisinin hayata tutunma mücadelesi. 2013 yılından beri düşüşte olan AKP ve Erdoğan’a karşı, o tarihten beri ana muhalefet liderliğini yürüttüğü partisiyle seçim kazanamamış olan bir kişi bedeli ne olacaksa olsun gibi öznel açıklama yapması, kendisini bir muhalif olarak gören biri olarak ve Kılıçdaroğlu’nun gelişimini öven biri olarak absürt bulduğumu söylemem gerek. Ödenecek bedeller yıllar boyunca ödendi, bu yüzden cumhuriyetimizden geriye hiçbir şey kalmadı. Devlet nizamı, sistem, adalet, eğitim her biri yıllar boyunca eksildi.
Başörtüsü sorunu gibi problemin olmadığı gibi bir de değişikliğin içerisine sıkıştırılan husus, başörtüsü meselesinden daha önemli sorun teşkil ediyor. Aile tanımının anayasaya girmesi, modern medeniyetler seviyesinden epeyce uzaklaşıldığını bunun Türk devletinin kuruluş esaslarına bağlı olan modernizemle, Batı medeniyetiyle, laiklikle, liberalizmle örtüşmediğini hepimiz biliyoruz ve bun bile isteye yapıyorlar. Kendi ideolojik fikirlerini tüm topluma dayatmak istiyorlar. Son 20 yıldır devletin hiç olmadığı kadar her alana müdahalesi, toplumumuzun giderek körfez ülkelerindeki özgürlük seviyesine indiren bu yasa tasarısına İyi Parti’den ılımlı mesajlar gelirken, CHP bu konuda sessiz kalarak “Bizim önerilerimizle ters düşmüyorsa karşı çıkmayız” gibi bir tutum izliyor. 12 Aralık 2022 tarihli Ayşe Sayın imzalı habere göre2 İyi Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, partisinin Genel İdare Kurulu toplantısından anayasa değişikliği teklifine “destek” eğilimi çıktığını söyledi. Nasıl olabiliyor da AKP iktidarına karşı olan ‘Altılı Masa’ veya CHP-İyi Parti ortaklığı; yirmi birinci yüzyılla çelişen, gerici ve anti-liberal bu yasa tasarısı konusunda net bir tutum almıyor veya alamıyor. Erdoğan’ın ve AKP’nin manipülasyonlarından bu kadar korkan bir muhalefet varsa, Erdoğan’ın bu hamlelerini sineye çekip unutturabileceğini düşünmediklerini düşünmek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda açıklanan Parlamenter Siteme dönüş önerisi ve Vizyon Belgesinin bu teklife açıkça karşı çıkılmadığı takdirde her iki belgenin de çöp olacağı kanısındayım. Daha önemli sayılabilecek bu konularda ses çıkaramamak ne yeni sistemle örtüşür ne de vizyonla.
Bu konuda başörtülü, kadın-erkek gibi konuları düşünmeden teklifin Erdoğan ve AKP’den geldiğini akıllara getirerek, yani siyasi düşünmek gerektiğini ve tam da bu sebepten ötürü de REDDEDİLMESİ gerektiğini düşünüyorum. Ne referanduma yeter oy ne de direkt geçmesi için gereken sayı Erdoğan’a verilmemelidir.
Erdoğan’a karşı çıkmanın kötü sonuçlar getirmediğini, aksine muhalefeti kenetlendirdiğini, iyi rüzgâr yakalandığını ve kararsızların algılarının değişiminde önemli rol oynadığını düşünüyorum. İmamoğlu, her seferinde Erdoğan’ın karşısında konumlanarak, hiçbir şey kaybetmedi aksine kemikleşmiş destek sağladı ve kararsızların kendisine olan bakışını değiştirmeyi başardı. Muhalefet, iktidar olmak istiyorsa iktidarı yenmeli. İktidarın yenilmesini beklememeli. Bunun için Erdoğan’la uğraşılması gerekiyorsa o yapılmalı, önergelere ret verilmesi gerekiyorsa verilmeli ve kararların arkasında mertçe durulmalıdır. Çünkü kaybedilecek başka seçim yok.
Muhalefet ise gündelik yaşamı etkileyecek konularda iktidarı sıkıştırmak yerine, seçim sonrası neler olacağını ya da soyut meselelerde kafa yorarak gün kaybetmeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim 2022 tarihinde yaptığı açıklamada Erdoğan’ın elinden seçim döneminde muhtemelen gündeme gelecek bu konuyu almak istese de ardından gelen tepkiler hiç ama hiç olumlu değildi. "Bedeli ne olacaksa olsun yaraları kapatmaya ant içtim”1 dese bile ortada kazanılması gereken bir seçim var ve bu seçim sadece muhalefet için kritik değil. Tüm Türkiye’de yaşayanların ve devletin kendisinin hayata tutunma mücadelesi. 2013 yılından beri düşüşte olan AKP ve Erdoğan’a karşı, o tarihten beri ana muhalefet liderliğini yürüttüğü partisiyle seçim kazanamamış olan bir kişi bedeli ne olacaksa olsun gibi öznel açıklama yapması, kendisini bir muhalif olarak gören biri olarak ve Kılıçdaroğlu’nun gelişimini öven biri olarak absürt bulduğumu söylemem gerek. Ödenecek bedeller yıllar boyunca ödendi, bu yüzden cumhuriyetimizden geriye hiçbir şey kalmadı. Devlet nizamı, sistem, adalet, eğitim her biri yıllar boyunca eksildi.
Başörtüsü sorunu gibi problemin olmadığı gibi bir de değişikliğin içerisine sıkıştırılan husus, başörtüsü meselesinden daha önemli sorun teşkil ediyor. Aile tanımının anayasaya girmesi, modern medeniyetler seviyesinden epeyce uzaklaşıldığını bunun Türk devletinin kuruluş esaslarına bağlı olan modernizemle, Batı medeniyetiyle, laiklikle, liberalizmle örtüşmediğini hepimiz biliyoruz ve bun bile isteye yapıyorlar. Kendi ideolojik fikirlerini tüm topluma dayatmak istiyorlar. Son 20 yıldır devletin hiç olmadığı kadar her alana müdahalesi, toplumumuzun giderek körfez ülkelerindeki özgürlük seviyesine indiren bu yasa tasarısına İyi Parti’den ılımlı mesajlar gelirken, CHP bu konuda sessiz kalarak “Bizim önerilerimizle ters düşmüyorsa karşı çıkmayız” gibi bir tutum izliyor. 12 Aralık 2022 tarihli Ayşe Sayın imzalı habere göre2 İyi Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, partisinin Genel İdare Kurulu toplantısından anayasa değişikliği teklifine “destek” eğilimi çıktığını söyledi. Nasıl olabiliyor da AKP iktidarına karşı olan ‘Altılı Masa’ veya CHP-İyi Parti ortaklığı; yirmi birinci yüzyılla çelişen, gerici ve anti-liberal bu yasa tasarısı konusunda net bir tutum almıyor veya alamıyor. Erdoğan’ın ve AKP’nin manipülasyonlarından bu kadar korkan bir muhalefet varsa, Erdoğan’ın bu hamlelerini sineye çekip unutturabileceğini düşünmediklerini düşünmek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda açıklanan Parlamenter Siteme dönüş önerisi ve Vizyon Belgesinin bu teklife açıkça karşı çıkılmadığı takdirde her iki belgenin de çöp olacağı kanısındayım. Daha önemli sayılabilecek bu konularda ses çıkaramamak ne yeni sistemle örtüşür ne de vizyonla.
Bu konuda başörtülü, kadın-erkek gibi konuları düşünmeden teklifin Erdoğan ve AKP’den geldiğini akıllara getirerek, yani siyasi düşünmek gerektiğini ve tam da bu sebepten ötürü de REDDEDİLMESİ gerektiğini düşünüyorum. Ne referanduma yeter oy ne de direkt geçmesi için gereken sayı Erdoğan’a verilmemelidir.
Erdoğan’a karşı çıkmanın kötü sonuçlar getirmediğini, aksine muhalefeti kenetlendirdiğini, iyi rüzgâr yakalandığını ve kararsızların algılarının değişiminde önemli rol oynadığını düşünüyorum. İmamoğlu, her seferinde Erdoğan’ın karşısında konumlanarak, hiçbir şey kaybetmedi aksine kemikleşmiş destek sağladı ve kararsızların kendisine olan bakışını değiştirmeyi başardı. Muhalefet, iktidar olmak istiyorsa iktidarı yenmeli. İktidarın yenilmesini beklememeli. Bunun için Erdoğan’la uğraşılması gerekiyorsa o yapılmalı, önergelere ret verilmesi gerekiyorsa verilmeli ve kararların arkasında mertçe durulmalıdır. Çünkü kaybedilecek başka seçim yok.
Hiç yorum yok: