SEKÜLER YAŞAM: TEHLİKE OLMAKTAN ÇIKTI

kaynak: https://unsplash.com/@enginakyurt

Türkiye bulunduğu coğrafyayı göz önünde bulunduğumuz zaman sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda bölgedeki diğer uluslara göre ilerleyebilmiştir. Komşularımızın yaşadığı sorunların birçoğunu yaşamamış olmamız, Türkiye’nin temelinin sağlam atıldığının kanıtı olarak söylenebilir. Bizim yaşadığımız asıl sorun temelle ilgili değil, bu temeli kavrayamamamızdır. Ülkenin temeli atılırken kullanılan çimentonun malzemeleri bu topluma yanlış anlatıldı. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek siyasal yaşantımızda, süresini baz aldığımızda, en çok konuştuğumuz konu laiklik olmuştur. Bu meselede devlet, siyaset ve din üçgenine hapsolduğumuzdan çıkar çatışmalarının yaşanmaması imkansız hale gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarıdaki laiklikle, ilerleyen dönemlerdeki laikliğin birbirine hiç benzemediğinin altını çizmek gerek. Malzemenin şeklinin, yapısının ve özünün değiştiğini söylersek yanlış olmaz. O yüzden laikliği savunan birinin nasıl bir laiklik savunduğunu bilemeyeceğimiz gibi laiklik karşıtlarının da hangi laikliğe karşı olduklarını tam olarak kavrayamıyoruz. Bu da bizleri, değişen modern dünyada laikliğe gerek var mı ya da devlete gerek var mı sorularına yöneltir ancak bir toplum bu soruları düşünmez ya da düşünmek istemez. Bu yüzden gözden uzak, korkulan ve statükoyu temsil eden Türkiye laikliği çok katı durur. 

Son 20 yılda kurumlara, kavramlara ve düzene saldırıldığı gibi bu yapıların temelini oluşturan laikliğe de doğal olarak savaş açan “sözde” demokrat olan parti, demokrasimizi mahvederek toplumu iki kutba böldü. Bu iktidar; yaşantıları farklı olan, birbirlerini tanımak istemeyen, küsen, gördüğü yerde boğmak isteyen, iki kutup hayal etti ve tasarladı.. 90’lı yıllardan bakıldığında orta orta-üst ekonomik, şehirli, ‘Kemalist’, sosyal demokratların, siyasal islamın yükselişine karşı hissettiği korku ikliminde, başörtülü kişilere karşı duyduğu korku, öfke ve hazımsızlık AKP iktidarıyla birlikte bitti. Ne güzel işte AKP demokratik bir eyleme imza atmış bunu kutlayabilirsin diye bilirsiniz ancak tüm bu uzlaşı, AKP bunu kendi seçmenini mobilize etmek için “onlar” dediği kesimden uzaklaştırırken oldu. Seküler hayat yaşayan “onlar”, asıl sorunun “muhafazakar” “dindar” vatandaşlarla olmadığını anlayarak, onlarla barıştılar. Muhafazakarların zenginleşmesi, sokaklarda daha görünür olması, okullara girmesi tüm toplumun iyileşmesine sebep oldu bunu kabul ederek bunları yazıyorum. Bu sorun çözüldü gibi gözükse de Türkiye’de sorunlar devlet eliyle üretilip, devlet eliyle bitirildiğinden, toplumsal bir mutabakatla yapılmadığından, sorunlar halı altına itiliyor ve devlet için sorun kalmıyor. 80’li yıllarda başörtüsü problemi diye bir problemin varlığından kimsenin haberi olmazken 90’lı yıllarda Türkiye’nin bu sorunu sürekli konuşması gibi. 2000’lere geldiğimizde ise İslamcı bir parti tüm bu sorunu çözecek sandı ancak biz hala bu konuyu konuşuyoruz. 80’lerde 90’larda “böyle bir problem yok” diyen ya da “bu sorun çözüldü” denilen problemin seküler mahallelerde çözülmediğini görmekle şimdileri muhafazakar mahallelerde gördüklerimiz şeyler aynı. Ne mi demek istiyorum?

Metropoll araştırma şirketinin yaptığı ankete göre1 yaşam biçimini tehdit altında görenler hep konuşulanın aksine muhafazakarlar değil, seküler vatandaşlar. Ancak sekülerler yıllardır tekmeyi, tokatı, hakareti yediğinden sürekli dışlandıklarından onların sesi duyulmuyor. Bir başörtülü için dünyayı yakanlar seküler bir vatandaş için aynı çabayı göstermiyor. CHP, İYİ Parti ve HDP’lilerin ezici çoğunluğu bugün yaşam biçimlerinin tehdit altında olduğunu söylüyor çünkü gerçekten bu tehditle her gün mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Birileri gibi olmayan endişelerle değil, somut tehlikelerle mücadele ediyorlar. Alkol yasakları, konser yasakları, cinayetler ya da sosyal medya yasası gibi şeylere maruz kalıyorlar. Fakat dönüp bakıyoruz ki aynı ankette AKP’lilerin %82’si hayatlarına müdahale edilmediğini söylüyorlar. Ne de olsa onlara kimse neden bunu içiyorsun neden bu saatte burdasın neden bunları yazıyorsun gibi şeyler denmiyor. Tuzları kuru nasıl olsa. Ancak gündeme sürekli düşen endişeli muhafazakarların korkularının sebebi, iktidar değiştiğinde onlara kötü davranılacağı korkusu. Ki bu korkunun temel kaynağının ne kültürel ne de başka bir şey tamamen bu dönemde kazandıkları ekonomik statüyü kaybetme korkusu. Yine de siyasette ileriyi düşünemeyen, ilerlemeci görüşlere karşıt olan her şeyi savunan bir cenahın bu derece ileriyi düşünmesi Türkiye siyaseti için çok önemli bir gelişme olduğunu söylemem gerek. 


kaynak: https://unsplash.com/@igorharrier

Elbette ironiyi kenara bırakıp bundan sonra olması gerekenlerden bahsetmek daha doğru olacak. Devlet nizamı yeniden tesis edildikten sonra ilticayla, tarikatlarla, cemaatlerle yeniden mücadele edilmeli ve bundan muhafazakar kişiler sorumlu tutulmamalı. Sorunu muhafazakarlara parmak göstererek çözmeye çalışmak 90’larda çok yanlış anlaşıldı ve ilticayla mücadele bağlamından koptu. Ancak şimdi elimizde bir şans var. Sekülerler büyük gayret göstererek kendi açılımlarını yaptılar, kültürel ve sosyal haklarını kaybetmiş olsalar bile bu kaybedilen savaşı muhafazakarlara, dindarlara ya da başka gruplara karşı vermediler. Sorunun asıl muhattabına karşı mücadelelerini sürdürdüler. Eğitimli, kültürlü bu orta sınıf vatandaşların ellerinden kaliteli eğitim kurumlarını alıp onları birer içi boş binaya devlet eliyle günümüzdeki iktidar dönüştürdü. Sanat ve kültürün bol olduğu şehirleri, biraz daha para gelsin diyerek birkaç milyon turist uğruna bomboş turistik atraksiyonlara yine bu iktidar çevirdi. Belki de en çok kızılması gereken husus ülkeyi ayakta tutan, elbette işçilerle birlikte, orta sınıfın artık eriyerek birer orta-alt ekonomik sınıfa dönüştüren yine bu iktidardır. 

Artık kimse bir şeyleri devletten beklememeli. Sekülerlerin yaptığı düşünce açılımına cevap olarak “diğer” cenahtan da bir şeyler gelmeli. Mesela muhafazakarlar yirmi birinci yüzyılda camiinin karşısında duran ve camiiyle alakalı orada olmayan, yolun kenarındaki, reklam panosundan endişe duymamalı.2 Bir kişinin cinsiyetine, dinine, giyimine kuşamına karışmamalı. Tüm bunları yaparak sürekli karşımıza ısıtılıp ısıtılıp gelen bayat siyasi konulardan kurtulabiliriz. 60 yıldır anlamadığımız şeyi en azından şimdi devlet restorasyonuyla birlikte toplumun restorasyonunu birlikte gerçekleştirebiliriz. Yeter ki endişeleriyle sarılı duvarlarından kurtulmaya çalışanlar bizimle olsun.


 https://twitter.com/ozersencar1/status/1579111845692309504

 https://twitter.com/timarbey/status/1581311378920337408

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.