Z'LER İÇİN HANGİ 12 EYLÜL?


Geçtiğimiz hafta Türkiye tarihinin önemli kırılma noktalarından olan 12 Eylül'ün yıl dönümlerini yaşadık. O günü yaşarken insanlar sosyal medyadan 'her zaman olduğu gibi' o günleri kötüleyen twitler attılar, birbirlerine sözlü saldırılarda bulundular. Bunları gördükten sonra aslında bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Milenyum kuşağı 12 Eylül 1980 darbesinin izlerini çocukluklarında, 12 Eylül 2010 referandumu ise bizzat yaşamış olmaları Gezi’ye düşünmeden gitmişlerdir. Suni ekonomik refah, dışlanmış ve baskılayıcı sosyo-kültürel ortam onların tüm bunlara karşı, doğal sonuç olarak, tepki vermelerine sebep olmuştur. Peki ya Z kuşağı için bu iki olay ne anlam ifade ediyor? 
Z kuşağının bu konularda dikkate değer şeyler söyleyebileceğinden pek emin değilim. 1980 darbesi hakkında tartışma, askeri “edit” paylaşanlarla, bu darbenin ABD destekli bir darbe olmasından duyulan rahatsızlığı dillendirmekten öteye gidemiyor. 1980’den 1983 yılına kadar süren devlet ve düzen inşası hakkında pek bir şey bildikleri de söylenemez. Devletin Türk-İslam sentezli Atatürkçülüğü içinde büyüyen ve son 20 yılda özellikle bu Atatürkçülüğe saldırıların artmasından dolayı bu Atatürkçülüğe daha fazla sarılan gençlik, olası Türklük, İslamcılık (ki bunun biraz daha az olduğunu söylemek mümkün) ve Atatürkçülük hakkında karşıt görüş bildirenlere sosyal medya üzerinden hakaretlere boğuyorlar. Savunulan bu devletçi Atatürkçülük, öz Kemalizm unsurlarını içermediği gibi ülkemizdeki Z kuşağının dünyadaki yaşıtlarında görülen liberalizm, özgürlükçülük ve küreselleşme fikirlerine uzak kalmalarına ve aşırı-milliyetçileşmelerine sebep oluyor. Tüm bunlar 12 Eylül’ün birini yaşamayıp, sonraları anlamadıkları diğer 12 Eylül’ü de yaşarken çocuk yaşta olduklarından tam kavrayamadıklarını düşünüyorum. Çocukken yaşadıkları 2010 referandumunu sonraları Avrasyacı, Ulusalcı ya da milliyetçi yazarlardan okuyup dinledikleri için, 1980'i bilmeden, 2010’u yanlış anlamış oldular. 



Aslında 1980'lerde başlayan tüm bu hikâye, hatalı olarak yaratılmış olan ideolojiyi yıkıp yerine daha da hatalı olan bir ideolojiyi koymaya çalışan AKP’nin demokrat ve liberal görünümlü referandum gerçekleştirmesiyle körüklendi. Hatalı olanı hatayla düzeltmeye çalışan birilerine karşı gelmek aslında yine bu hatalı hikâyeye hizmet ediyordu. Bu hataya hizmet etmemek gerekirken bizler bu süreci küçük hesaplara, bağnazca ideolojik tartışmalara yıkarak bir jenerasyonun kaybolmasına sebep olduk. İşin trajikomik kısmı, bu tartışmaları sözde aydın takımımızın yaptığını ve iktidarın ekmeğine yağ sürdüğünü de unutmamak gerek.1

Yukarıda jenerasyon kaybı derken aslında kaybedilme aşaması başlamış, sosyal medya çılgınlıkları içerisinde komplolara inanan, aşırı milliyetçi ve içe kapanık bir nesle atıfta bulundum. Bu radikallik bizleri uzaklaştırdığı yetmiyormuş gibi eskilere götürdü. Ülkedeki gençler tamamen iki kutba ayrılmış durumda, tıpkı 1970 ve 80'lerdeki gibi. Aşırı milliyetçi, Ulusalcı düşünceye sahip gençler ve sürekli radikal düşüncelerini sosyal medyadan paylaşan liberallere inanan radikal liberaller. 12 Eylül 1980 darbesi, sağ ile sol arasında ayırt etmeksizin bitirilmeye çalışan bir operasyon olarak kayda geçtiyse, ki bunun doğruluğu tartışmaya epeyce açıktır, 2010 referandumu da Z kuşağı için tüm bu radikal fikirlerin miladı olarak kayda geçebilir. 

Yazıyı sonlandırırken şunu da söylemem gerek. Kendim bizzat Z kuşağının bir üyesi olduğumun farkındayım. Çok fazla şey gördüğümü veyahut bildiğimi düşünmüyorum. Bu yaş grubundan arkadaşlara sahibim. Bu insanları görüyor, sohbet ediyor ve duyuyorum. Ben de Z kuşağıyım ancak Z kuşağının sosyal medyada radikal iki kutba ayrılması karşısında susmamam gerektiğini biliyorum. Çünkü bu ulusun bir tane daha 12 Eylül yaşamaması gerektiğini bunun için de hepimizin fedakârlık yapması gerektiğinin farkındayım. Eğer şimdi bunu yapmazsak geçmişin karanlık gölgesi geleceğimizi de karartacak.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.