YARGI VE POST-ERDOĞAN SÜRECİ

 


24 Haziran günü ABD’deki kadınlar şok içerisinde uyandılar. Buna sebep olanlar sözde bütün hürriyetlerin savunucularıydı. Politico internet sitesine şubat ayında sızdırılan bir görüş taslağında Muhafazakâr Yargıç Samuel Alito 1973'teki kararın "en başından bu yana açık bir şekilde yanlı olduğunu" ve iptal edilmesi gerektiğini söylemişti. Yani, Yüksek Mahkemenin bir gün Roe vs Wade kararından döneceği açıktı. 24 Haziran günü 6’ya 3’e karşı alınan tarihi karara göre kürtaj anayasal hak olmaktan çıkarılmış olup, eyaletlerin inisiyatifine bırakılmıştı. Milyonlarca kadının etkilendiği bu kararın arkasında hukuksal boyut aramak saçmalık olur. Bu karar her yönüyle siyasi bir karar. ABD yargısının siyasileştiğinin göstergesi. Son yıllarda artan kutuplaşmanın ardından tüm ülkenin artık iki kutba ayrılmasının tescili. Demokratların yıllarca yaptığı hataların, yumuşak kalmalarının da sonucu olarak görülebilir. Mahkemenin karardan dönmesi halkın görüşünü yansıtmıyor çünkü ABD’de yapılan ankete göre halkın %57’si kürtaj hakkını destekliyor 1 fakat mahkeme bunun tam tersi oranında karar alıyor. Temsilciler Meclisini, Senato’yu ve başkanlığı elinde bulunduran Demokratların eli kolu bağlanmış yaşananları izliyorlar. Buna karşı aksiyon alamadıkları için farklı çözümler üretmeye çalışıyorlar. Mesela ABD Başkanı Biden, kürtaj hakkını garanti altına alan Roe-Wade kararını destekleyen Kongre üyelerinin kasım seçimlerinde desteklenmesi için çağrıda bulundu.2 Özel şirketler ise çalışanlarından kürtaj olmak isteyenlere kürtaja izin verilen eyaletlere seyahat edecekleri için uçuş masraflarını karşılama kararı aldı. Cumhuriyetçiler ise bu olan bitene karşı farklı saldırılar üreterek devam ediyorlar. Öncelikli hedefleri anayasal haktan çıkarılan kürtaj hakkını ulusal seviyede yasaklamak. Eşcinsel evlilikleri kısıtlayan yasayı da gündeme getirmeye çalışıyorlar. Tüm bunları anlatma amacım siyasi pozisyonlara sahip olmak iktidara tam anamıyla sahiplik anlamına gelmiyor. Yargı, sivil toplum, sendika gibi alanlarda güç sağlamayan güçler tam anlamıyla iktidar olamıyor. 

Bunu en iyi AKP bildiği için iktidarı boyunca yavaş yavaş sistemi ele geçirdi ve kendine benzetti. Şimdi hayal gücümüzü kullanalım ve muhalefetin hatta daha spesifik olarak altılı masanın Cumhurbaşkanlığını ve meclisi kazandığını düşünelim. Kamuoyunda AKP kaybederse diğer sağ partiler gibi -ANAP ve DYP- yok olacağı havası hakim ancak AKP siyasi olarak zayıflaması demek sistemdeki etkisinin zayıflaması anlamına gelmiyor. Bahsedilen partiler lider partileri olmaları münasebetiyle liderlerinden sonra etkileri azalmıştı. AKP'de bir lider partisi ancak diğerleri sistemin içinde oyuncuyken AKP sistemi yıkıp, oyunu yeniden kuran bir oluşum. İşte bu yüzden seçimden sonra hemen zayıflamaması muhtemel. 2000-2010 arası sistem destekçilerinin ve Kemalistlerin en büyük kalelerinden olan Anayasa Mahkemesi, AKP iktidarının aldığı bazı kararlara karşı iptal kozunu kullanabilmiştir. Hatta bu kozu AKP’yi kapatma davasında, Gül'ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde de görebiliriz. AKP-Anayasa Mahkemesi savaşında AKP yıllar içerisinde güçlenmesiyle birlikte mahkemeyi etkisi altına alabilmiş, üyelerini kendi görüşünden isimlerle doldurabilmiştir. Bu konu üzerinde düşünmeye devam edelim, altılı masa hükümeti bir kanun çıkartmak istedi diyelim. Bu kanun AKP’lileri ve destekçilerini kızdırdı. Bir şekilde bu konuyu kamuoyunda tuttular ve konuyu Anayasa Mahkemesine taşıdılar sizce sonuç ne olur? Hükümet lehine mi yoksa alehine mi çıkar? Farkındaysanız kanun teklifinin hukuki değeri ya da doğruluğu hakkında örneği genişletmedim. Artık günümüz dünyası bu şekilde ilerliyor. Adalet sadece hükmedenin yanında. Hukuk sisteminin herkes tarafından değiştirilmesinden, delinmesinden, oynanmasından sonra hukuksal zeminin pek önemi kalmadı. Aslında buradan hareketle ne demek istiyorum onu da biraz açmak isterim. İlerleyen süreçte cumhuriyetin restorasyonunu yapmak istiyorsak toplumun bütününe, kurumların ve bürokratların her birine ihtiyacımız var. Maalesef, 21 yıllık iktidar bir anda unutulup geçilmiyor. Tortuyla yıkımla birlikte aradan çekilip gidecek belki de gitmeyecek orada bekleyecek. İşte bu yüzden yeniden cumhuriyet için oluşturulacak düzenlemelerde, kanun tekliflerinde, yargılamalarda iptal için başvurulacak yegâne yer yargı olacaktır. Savcılar hangi görevde olursa olsunlar işlerini doğru yaptıkları zaman sürüldüklerini geçtiğimiz ayki HSYK kararıyla gördük. Erdoğan yargıda yükselmeleri ve sürgünleri hak ve adalet olgusuyla değil, itaatle yapıyor. Yeni hükümet göreve geldiğinde AKP’ye itaat ettikleri için o görevlerde olan savcıların ve hâkimlerin “adaletli” davranacağını düşünmek olanaksız. 

AKP iktidarı döneminde görevi başında öldürülen Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın adının verildiği bulvarda bulunan Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin, onları AKP o göreve getirdiği için aidiyet duymalarını mı bekleyeceğiz yoksa adil davranacaklarından şüphe etmemeli miyiz? Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 7 tanesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından atanmış üyeler; 5’i AK Parti ve MHP oylarının çoğunlukta olduğu TBMM tarafından atandı, 3 üye ise Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde atandı.3 Yani AYM yargıçlarının tamamı muhafazakâr cumhurbaşkanlarınca atandı. 2024’ten 2034 yılına kadar görev süresi olan yargıçlar var. Bu Türkiye için tehlike. ABD’de Cumhuriyetçiler ve Trump muhalefette olsa bile yargı üzerindeki gücüyle siyasi zeminde kendine önemli bir yer açıyor. Tam AKP’den kurtulduk derken AKP’nin yargı üzerinde tutunarak siyasi sahnede kalmasına müsaade edemeyiz. Bunun için herkesin bir arada çalışması gerekir.

 https://www.gazeteduvar.com.tr/abd-halkinin-yuzde-57si-kurtaj-hakkini-destekliyor-galeri-1563475?p=3 
 https://www.gazeteduvar.com.tr/bidendan-kurtaj-hakkina-sahip-cikin-cagrisi-haber-1563355
 https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskanvekilleri-ve-uyeler/uyeler/ 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.