TÜRK HALKININ SIĞINMACILARLA OLAN İLİŞKİSİ


kyanak: https://unsplash.com/@ross_savchyn

 
Her şey Tunus’ta bir adamın kendini yakmasıyla başladı. İşleri romantikleştirmenin güzeldir yolu bu cümleyi söylemek. Muhammed Buazizi, yaşadığı ekonomik sıkıntılara daha fazla dayanamayarak, sokağın ortasında kendini ateşe vererek hayatını kaybetmiştir. Tunus’ta iktidara karşı büyük ayaklanmalar bu olaydan sonra başlamıştır. Siyasi yozlaşma, enflasyon, ekonomik sıkıntıların artarak devam etmesi, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması gibi sorunların Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında artış göstermesinden sonra Tunus, Libya, Ürdün, Yemen, Mısır, Suriye, Irak, Fas, Bahreyn ve Kuveyt’te devrilen hükümetler olmuş, büyük ve küçük çapta protestolar yaşanmış ve bazılarında iç savaş yaşanmıştır. Arap dünyasındaki bu değişimlerin temeli bu ülkelerin kuruluşlarına kadar dayanıyor. Batılı ülkelerden bağımsızlıklarını kazandıkları yıllardan sonra bu ülkelerin başına batılı ülkelerin kolayca yönetebileceği kişiler getirilerek aslında bağımsızlıklarını kazanmış bu ülkeleri sömürmeye devam etmişlerdir. Kendilerine ve çevrelerine yaratılan zenginlik bir süre sonra halk tarafından fark edilmiş, bu ülkelerdeki genç jenerasyonların internetle tanışmasıyla dünyaya olan bakışlarındaki değişiklik bu iktidarların sorgulanmalarına yol açmıştır. Arap Baharı kısmi olarak Tunus dışında -son olaylardan sonra onlar da kazanımlarını kaybettiler- hiçbir halk başarıya ulaşamadı. Suriye’de, Yemen’de, Libya’da iç savaş çıktı. Mısır’da askeri darbe yaşandı ve diğer ülkelerde de hükümetler değişti. Ancak Arap dünyası ilerleyemedi. Bu olayların ardından milyonlarca insan hayatını kaybetti ya da ciddi şekilde sakatlandı. Yine milyonlarca kişi ülkeleri terk etmek durumunda kaldılar. Bizim ülkemizi de derinden etkileyen bu olay AKP’nin dış politikasının değişmesine, otoriterliğinin hızla artmasına sebep olmuştur. Belki de en önemlisi cumhuriyet tarihinin en tehlikeli problemini mülteci problemini hayatlarımıza sokmuştur. Detaylara geçmeden önce söylemeliyim ki Türkiye bu insanlara bakmak zorunda değil.

Mülteci Derneğinin verisine göre, Mart 2022 itibariyle Türkiye’de kayıt altına alınmış Suriyeli sayısı toplam 3.754.591 kişi. Ancak Cumhuriyet gazetesine göre kayıtısızlarla birlikte bu sayı 8 milyonu buluyor. Suriyelilerin Türkiye Cumhuriyetine maliyeti ise Aykırı gazetesine göre 71 milyar dolar. Elbette Suriye sınırına yakınlığımızdan dolayı “sıfır mülteci” politikasında bulunmamız pek olası değil. Sözde mültecilerin Türk ekonomisine de katkıları varmış. Bu ülkelerdeki zeki gençler Türk üniversitelerinde eğitim görüyorlarmış. Bu mülteci güzellemesi bu cümlelerden veya benzerlerinden oluşarak devam ediyor. Bu mülteciler eğitime, ekonomiye veya kültüre bu kadar zenginlik katıyorsa kendi ülkelerine neden savaşlardan önce katkıda bulunmadılar? Neden Suriye, Irak, Yemen gibi ülkeler Orta Doğu’nun parlayan ülkeleri olmadılar? Peki ya neden bu kadar kaliteli insanları Avrupa Birliği topraklarına almak yerine, Türkiye Cumhuriyetine para ödeyerek bu insanların kendi vatanlarına gelmelerini engelliyor? Bu soruların sorulması biz soranları birileri gözünde Faşist yapıyor, gayet ilginç. Kadir Has Üniversitesinin 2020 yılında yaptığı anketlerde halkın %55’i Suriyelilerden memnun olmadığını söylüyor. Tarihe dikkat çekmek isterim. Türk halkı o tarihten sonra derinleşen ekonomik krizi, yabancı uyruklu kişilerin saldırılarını, Arapların gayrimenkul satılmasını gördü. Bu olaylar halkın üzerinde yabancı uyruklu kişilere karşı negatif bir görüş gelişti. Yani Kadir Has Üniversitesi bu anketi günümüzde tekrarlarlasa sonuçlar daha yüksek çıkacaktır. 2021’den itibaren bir de Pakistanlı ve Afganlılar sorun olarak karşımıza çıktı. Sokak ortasına gizlice veya alenen saldırılar, kendileri aralarında çıkan kavgalar ve bizlere ekonomik yükleri. Vatanlarında ne olup olmadığı beni en ufak ilgilendirmediği gibi, 80 yaşına gelmiş bir vatandaşı, 10 yaşındaki bir çocuğu ya da genç bir kadını ilgilendirmiyor. Avrupa ülkeleri kendi ülkelerinde böyle bir sorunu görmemek için Türkiye’ye para yardımı yapmasını, otoriter bir lideri beslemesini de hesaba kattığımızda onların mültecilere ya da geçici koruma altındaki bireylere nasıl davrandıklarını gayet iyi biliyoruz. Bir başka örnek vereceğim. Metropoll araştırma şirketinin Ağustos 2021 yılında yapmış oldupunu "Sığınmacılarla İlişkin Algı" çalışmasında halkın %81,7'si ülkelerine geri dönmelidir derken, %75,6'sı da ekonomiye yük oldular diyor. Yukarıda dediğim gibi bu sonuçların oranlarını günümüzde tahmin etmek hiç zor değil. 

kaynak: metropoll


Sonuç olarak, daha fazla sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlara büyümeden kaçak girmiş ya da yasal yollarla ülkemizde bulunan Suriyeli, Pakistanlı, Afgan, Iraklı, İranlıları kendi ülkelerine göndermemiz gerek. Artıdan AKP döneminde bu halklardan vatandaşlık almış kişilerin vatandaşlıklarını da geri almamız şart. Türk tarihi konusunda en ufak bir fikrin olmasın, Türkçeyi bilme, topluma entegre olma ancak biz seni besleyelim… Gönderim süreçlerinde ve vatandaşlıktan çıkarma süreçlerinde ortaya çıkacak konjonktürel sorunları, siyasal sorunları ya da ekonomik sorunları düşünecek ve hareket edecek zihinsel sağlığımız halkça yok. Bu insanların bir an evvel ülkemizi terk etmeleri sağlanmalı. Önümüzdeki yıllarda devletin soyut düşüncelerden uzak, gerçekçi adımlar atması dileğiyle. 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.