ERDOĞAN'IN RAKİBİ KİM OLMALI? DOĞRU ADAY KİMDİR?

https://www.birgun.net/

Dünyada ve ülkemizde siyasi krizler, savaşlar ve ekonomik krizler yaşanıyor. 2020’li yılların dünyaya iyi gelmediğini söylemek mümkün. Salgından sonra kötüleşen ekonomileri salgın sonrası dönemde toparlama süreci pek istenilen gibi gitmedi. Rusya-Ukrayna savaşı patlak verdi, dünya genelinde enflasyon rakamları beklenilenen seviyenin üzerinde geldi. Petrol ve altının değeri katlandı. Dünyada bunlar nasıl yaşanıyorsa da bizim ülkemizde tüm bunlardan etkileniyor. Hali hazırda kötü olan ekonomimizi bir de dalgalanan petrol fiyatı ve döviz artışları kötü şekilde etkiliyor. Ülkemizdeki ekonomik sıkıntı çeşitli iş kollarının genişlemesiyle veya niteliğinin artmasıyla çözülecek cinsten değil maalesef. Yapısal bir kriz. Siyasi bir kriz. 2023’teki seçime kadar da bu sorunlar devam edecek gibi. İktidar bu sorunu çözemiyor hatta görmezden de gelebiliyor kimi zaman. Peki ya muhalafet ne yapıyor? Zafer Partisi mültecileri ele alıyor, Deva Partisi batıyla ilişkilerin düzelmesine dikkat çekiyor, CHP ve İYİ Parti ise ülkede genel sorunlara değiniyor. Elbette bunlar güzel, iyi hoş. Ancak ülkedeki sorunları çözmek için iktidara gelmek ya da iktidarın bir parçası olmak gerekiyor. Türkiye’de şu günlerde iktidara gelebilmek için ekonomi faktörünü kullanmak, bu konu üzerinde kesinlikle kalmak gerekiyor diye düşünüyorum. İktidar ülkedeki ekonomik krizi, savaşa bağlama yolunu tercih edip seçmenin gerçeklik algısıyla oynama başlamışken hatta Erdoğan batıyla “sözde” iyi ilişikler kurarken muhalefetin pasif kalmasıyla ülkedeki çoğu kesim ümidi kesmek üzere. 2019 yılındaki belediye seçimleriyle esen rüzgar CHP’nin oylarını yüzde 20 üzerinde tutarken, İYİ Parti’yi yüzde 14-15 civarına kadar getirmişken muhalefetin saçma sapan çıkışlarının bir anlam ifade ettiğini düşünmüyorum. İYİ Parti’nin Ömer’in Yolu projesinin, Deva’nın vals krizini ya da CHP’nin muhafazakar politikalarının muhalefetin arkasında aldığı rüzgarı durdurduğunu düşünüyorum. İktidardaki Erdoğan’da bunu fırsata çevirerek dış politikada yaptığı adımlarla şahsi imajını günden güne yenilemeye çalışıyor. İsraille ilişkileri düzeltiyor, ABD ile diyalogla yeniden kurulurken belki de en ilginci Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudilerle olan düzelmeler. O kadar ki Suudilerle ilişkimiz yeniden başladıktan kısa bir süre sonra ülkemizde görülen Cemal Kaşıkçı davası kapandı ve Suudi Arabistan’da görülmesine karar verildi. Metropoll şirketinin yapmış olduğu Mart 2022 tarihli “Erdoğan kazanır mı?” Sorusuna halk 47.6 hayır cevabı verirken 45.7 kazanır cevabı veriyor. Aralık 2021 tarihinde 52 seviyelerine gelen hayır cevabı tüm bu dediklerimi özetliyor. Erdoğan’ın kaybettiğini tescillemek için daha erken. 

https://twitter.com/metropoll

İşte bu faktörleri kendine göre kullanma imkanı olan Erdoğan, ülkede her şeye zam gelirken İstanbul Belediyesi’nin getirdiği zamlarını konuşmamıza kadar geniş bir alana etkisini yayabiliyor. Uzun bir girizgahtan sonra asıl bu yazıyı yazma amacıma gelmek istiyorum. Peki ya muhalefetin adayı kim olmalı?
Öncelikle muhalefeti 6 parti bunun da isminin “Millet İttifakı" olduğunu varsayalım. Muhalefet derken Millet İttifakı + HDP formülünden söz edeceğim bundan sonra. Öncelikle muhalefet adayı belirlemeden önce ilk tur veya ikinci tur fark etmezsizin ortak bir aday çıkaracağını kararlaştırmalı. Yapılabiliyorsa ilk turda HDP’nin aday çıkartmasının önüne geçerek Kürt seçmenini Millet İttifakına yönlendirmek gerek. Bu, Millet İttifakı’nın potansiyel oyunu yüzde 47-48 hattına getirecektir. İlk turda HDP’nin aday çıkarmasının önüne geçilemiyorsa, ikinci turda kesin suretle aday çıkarmasının önüne geçilmeli. Aday sürecine giden yolda bu maddeyi cebe koyalım. Bir diğer önemli madde ise seçime kadar ki sürede muhalefetin içeriden bir fire dahi vermemesi olacaktır. Parti içinde ya da partilerden birinin ittifaktan ayrılması ya da ittifaktan desteğini çekmesi demek iktidarın söylem gücünü arttıracaktır. Ortak söylem birliğine de tüm muhalefet partilerinin geçmesi gerekiyor. Ortak konularda farklı bakış açısı getirmekten bahsetmiyorum. Muhalefetin içerisindeki çok seslilikten çıkacak tek bir gürültü bile ana akım medyada, sosyal medyada veya gazetelerde 1 hafta boyunca kalabiliyor. Birlik içinde olunduğunu en azından kararsız seçmene göstermenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Bir diğer husus giriş kısmında az da olsa değindiğim muhalefetin seçim stratejisini ekonomik yönden kurması gerektiği… Niçin bu düşüncedeyim hemen ifade edeyim. Halk sorunun ekonomik kökenli olduğunu düşünüyor. Bunu düşünmesinden daha doğal bir husus yok ancak sorun ekonomik temelli değil. Halka bu sorunun siyasi bir sorun olduğunu akademik şekilde anlatmaya kalktığımızda Millet İttifakının geçen aylarda Ankara’da yapmış olduğu Parlementer Sistem etkinliği gibi sönük kalıyor. Halkın cebindeki para yok olunca siyasetin soyut malzemelerini bir süre sonra kabullenmemeye başlıyor ve kulak tıkıyor. Bu yılın başından beri muhalefete olan tam olarak bu. Kimin aday olacağı hatta olmalı kısmına gelmeden önce eklemek istediğim bir kriter daha var. Seçilecek aday kesinlikle sönük bir kişilik olmamalı. Teknokrat kimliğinden uzak, daha siyasetçi bir figür. Gönül isterdi ki teknokratların oluşturduğu bir kabinede yönetilmek ancak Türkiye’nin de kendine göre gerçekleri var. Sönük aday derken tam olarak neyi kastediyorum? Millette etki bırakamayacak, unutulacak veya tercih edilmeyecek kişilik. CHP ve MHP’nin ortak adayı İhsanoğlu gibi. Günümüze yakın bir tarihte gerçekleşen olaydan örnek vererek somutlaştırayım önermemi. Macaristan’da geçen hafta seçim oldu. Ülkeyi 12 yıldır yöneten milliyetçi-popülist Orban yeniden kazandı. Oysa 2019 yılından beri muhalefetin ardında bir rüzgar olmuş muhalif blok belediyeleri kazanmış ve Orban’ın görev onayından oy oranına kadar her şeyde düşüş eğilimi başlamıştı. Muhalefet bu başarıdan sonra birleşme kararı aldı. Virüs sonrası dönemde birlikte partiler arasında ufak ufak tartışmalar, ayrılıklar ve ortak söylemlerden uzaklaşma belirdi. Bunların üzerine, muhalefet bloğunun Başkan adayını belirlenmek üzere yapılan önseçimde nispeten sönük, sağ kesimden bir aday kazandı. Orban aslında seçimi geçen Pazar değil, tüm bunlar yaşanırken kazanmıştı bile.
Metropoll şirketinin Ocak 2022 tarihli "Erdoğan mı rakibi mi?” araştırmasında   Erdoğan’a veririm diyenlerin oranı yüzde 29.8 iken. Karşısına çıkana veririm diyenler 36.9. Adaya göre karar vereceğim diyenlerin oranı ise 29.3 seviyesinde. Yani kararsız seçmen adaya göre ya Erdoğan’a geri dönecek ya da ülkenin yönetimini Erdoğan’dan alacak. 

https://twitter.com/metropoll

İşte şimdi gelelim aday meselesine, gelecek seçimde Millet İttifakı için adaylardan birkaçını sıralayıp ardından analizime devam edeceğim. Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener veya bir başka aday. İmamoğlu ve Yavaş isimleri kamuoyunda ne zaman sıkça geçse Kılıçdaroğlu, belediyeleri riske atamayız İmamoğlu ve Yavaş görevlerinin başında kalmalıdır şeklinde bir görüş içerisinde. Kendisine bu görüşü kim empoze etti bilemeceğim hatta bu da bir taktik olabilir ancak bana kalırsa tamamiyle yanlış bir düşünce. Sebebi, bu iki aday Erdoğan’a karşı yapılacak bir seçimde Erdoğan ile yarışabilecek düzeyde. Erdoğan önümüzdeki seçimi kazanması halinde CHP veya bir başka parti bir 5 yıl daha belediyeleri yönetebilir (!) Mansur Yavaş’ın adaylık meselesi bence sanıldığının aksine bir bilinmez değil kesinliklerle dolu. Yavaş, aday olmayacağını bizzat kendisi söyledi. Ancak buna inanmayacak insanlar olabilir biraz daha detayına inelim. Yavaş diğer siyasetçilere göre kendi sosyal medya hesaplarından veya açıklamalarından daha siyasi arenadan uzak, birleştirici ve hizmet anlayışını öne çıkarmaya çalışan bir medya planına sahip. İnsanların Yavaş’ı sevmelerinin en önemli sebebi siyasetten uzak özellikle de HDP’den uzak kalması olarak söylenebilir. En son Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ yaptığı açıklamada Mansur Yavaş’ın kendilerinin Cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı. Mansur Yavaş içinde az da olsa adaylık düşüncesi varsa dahi bu açıklamadan sonra onun da kalmadığını söyleyebilirim. 
Meral Akşener’in tutumu ise Cumhurbaşkanlığı için aday olmadığı yönünde. “Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim. İttifakımızla ortak karar alarak adayı belirleyeceğiz. Aday olan kişi Cumhurbaşkanı olarak devam ececek” burada Akşener’in demek istediği şu olabilir: seçilmesini istediğimiz kişi Cumhurbaşkanının yetkilerini kullanmayacak bir kişi. Görünen o ki Akşener sistem değiştikten sonra veya yetkisini devrecek Cumhurbaşkanından sonra Başbakanlık makamı için en büyük aday olarak bakılması gayet mümkün. 
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu ise bu adaylar arasında en çetrefilli olanı. Kılıçdaroğlu kendi seçmeninde dahi yeterli inandırıcılığı gösterememişken Cumhurbaşkanı adayı olması ne kadar gerçekçi, bunu düşünecek kadar da devlet yönetimi kapasitesi olduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu, 2021 yılını siyaset açısında çok efektif geçirdi. Sorunlara doğru kanallar üzerinden değinirken, yaptığı videolarda sosyal medyada adını sıkça duyurdu. Muhalefetin rüzgarında ve altılı masanın kurulmasında onun emeği çok fazla. Tarihe adı yazılmayacak belki de ama küçük anlatılarda ve ayrıntılarda adı hep geçecek gibi. Kılıçdaroğlu daha sahaya çıkmadan algılar üzerinden seçimi kaybediyor. Kendi profilini ele aldığımızda konuştuğumuz adayların arasında “sembolik” Cumhurbaşkanı adayınına en uygun profil kendisi. Siyasi çıkarları olmayan, çoğunlukçu ve bütünlükçü… Peki ya halkımız bu tarz bir profile ne kadar yakın? Bilinmez. Söylediklerinde Mansur Yavaş’ı ve Ekrem İmamoğlu’nu koruyan onların adaylıklarının gündemde olmadığını söyleyerek belki de bu iki ismi iktidarın odağından çıkarıyor. Bu iki ismin siyasetteki konfor alanını genişletiyor. Partisinden yapılan açıklamalarda ve kendisini beyanlarında Kılıçdaroğlu’nun adaylık meselesine pozitif baktığı yönünde. Burada benim düşüncem Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği şu, kendisi iktidar tarafından zaten hali hazırda hançerde oturan bir siyasi figür. Siyasi arenada oyun alanı kapsayıcı olmayan bir figür. Millet İttifakının önümüzdeki yıla kadar adayını koruyarak AKP’nin ve MHP’nin kışkırtmalarına ve dezenformasyonuna karşı adayı koruma olarak yorumluyorum. O yüzden az önce dediğim gibi “Tarihe adı yazılmayacak belki de ama küçük anlatılarda ve ayrıntılarda adı hep geçecek gibi.”
Konuşmak istediğim aday İmamoğlu. Ümitsiz yılların getirdiği yıkıntılarla seçim atmosferine girmeye çalıştığımız dönemde -2018-19 arası dönemden söz ediyorum- CHP, İYİ Partiyi siyasi arenaya sokmaya çalışmış, yetkin insanları seçim kampanyalarının başına getirmiştir fakat en önemlisi “klasik” CHP adaylarından epeyce uzak adaylarla Ankara ve İstanbul’da başarı göstermiştir. Yavaş, önceleri milletçi kökenli bir siyasetçiyken, İmamoğlu ise merkez sağ gelenekten gelen bir kişilik. Yavaş, Ankara’daki projelerin kötülüğünden yapacaklarına kadar hizmet anlayışına dayalı bir politika yürütmüştür. İmamoğlu ise seçim dönemine girerken yapmak istediklerinden bahsetmeye çalıştıkça siyasi arenaya çekilmeye çalışıldı. İmamoğlu’da oyunu kurallarına göre oynadı ve Erdoğan ile Erdoğan gibi kapıştı. Suçlamalara akılcı cevaplar verdi, susarak durmadı. Siyasi bir kampanya yürüttü. Seçmen üzerindeki etkisi ise tipik Merkez-Sağdan çıkan “lider” karakterli bir siyasetçi imajı çizmesi oldu. Bu imaj sayesinde eski AKP’lileri yanına çekmeyi başardı. Kararsızları kendine bağladı. Lider karakterinin yanı sıra ikna kabiliyetinin de yüksek olduğunun hem kendisi farkında hem de kamuoyu farkında. Bunu esnaf gezilerinde, pazarda veya televizyon yayınlarında sürekli gördük. Kampanya sürecinde tüm dezenformasyonlara karşı ekibini ve kendisini bir şekilde birlik içinde tutmayı başardı. Nispeten az bir oy farkıyla kazandığı Mart seçimlerini AKP’lilerin akıl tutulması yaşamasıyla iptal ettirmesi sonucu yapılan Haziran seçimleri öncesi yaklaşık iki buçuk aylık süreçte sertleşen siyasi ortamda pasif ve yumuşak kalmadı. Gerek Erdoğan’a gerek AKP’ye sert çıkışlar yaptı. Dediğim gibi oyunu kurallarına göre oynadı ve seçimi yeniden, bu sefer farkla kazandı. AKP’nin ve Erdoğan’ın 2019-2022 arasındaki oylarının erimesinde Haziran İstanbul seçimlerinin etkisinin çok fazla olduğu kanısındayım. Ankara, Mersin, Adana veya İzmir seçim kazası olarak görülebilecekken 1994 yılından beri yönettiği İstanbul’u kaybetmesi üstelik iki kere kaybetmesi Erdoğan’ın da yenilebileceğinin halka gösterilmesi demekti. Hem seçmen bunun farkına vardı hem de muhalefet. Aslında bu durumdan çıkarımlar yapan Deva ve Gelecek partilerinin kuruluşuna bakarsak 2019 yılındaki seçimlerden sonra tabiri caizse gaza gelmişlerdir. 

Son cümlelerimi toparlayacak olursam, İmamoğlu diğer adaylara göre Erdoğan’ı yenebilecek güçteki tek aday. Sistematik şekilde kendisine saldırılmasını da bu şekilde yorumlayabiliriz. Bu süreçte kendisine yüklenilmesini, icraatları, artan pahalılık konusunda İmamoğlu’nun beğenilme oranının Yavaş’ın gerisinde olduğunu da söylemek gerek ancak seçim dönemi tamamen farklı bir unsurdur. İmamoğlu 2023 seçimlerinde AKP’nin ve Erdoğan’ın tüm dezenformasyonlarını kaldırabilecek hatta bunu koz olarak kullanabilecek bir aday. Şunu unutmamalıyız ki Türk halkı yönetebileceği kişiyi ülkedeki en güçlü koltukta görmek istemez, Türk halkı yönetilmek ister. O yüzden Akşener, Kılıçdaroğlu, Yavaş ya da bir başka aday İmamoğlu’na göre daha pasif ve yumuşak kalıyor. Üstelik karşıda Erdoğan gibi biri varken. Adayların kendime göre analizini bu şekilde yaptım, bundan sonraki yazılarımda olası muhalefetin iktidarında batıyla ilişkiler nasıl yürütülmeli adlı beyin fırtınasına girişeceğim. 
2023 seçimleri hiç şüphesiz cumhuriyet tarihinin kırılma noktalarından biri olacak. Ülkeyi 20 yılı aşkın süredir istediği gibi yürüten tüm demokratik olgulardan bizleri uzaklaştıran hatta 2001 yılının ekonomik değerlerine geri dönmemize sebep olan bu iktidara karşı kazanılamayacak bir seçimi daha ne Türkiye devleti kaldırabilir ne de bu ülkede yaşayanlar. Bu yüzden muhalefetin sudan sebep sorunlarla uğraşacağına bir an önce kapalı kapılar ardında adayı kararlaştırıp sahaya çıkıp “ekonomi” konuşması gerek. Her ne olursa olsun her ne yaşanırsa yaşansın burası bizim ülkemiz ve bir an önce demokratik değerleri geri getirmek için savaşmalıyız. 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.