KIRMIZI KİTABA NE OLDU?
kaynak: https://unsplash.com/@bamin |
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, belli dönemlerde yenilenen MGP toplantılarında üyelerin tartıştığı konuların başlıklarının yer aldığı Türkiye’nin iç ve dış tehditlerinin bulunduğu siyasi bir belgedir. “Birçok gelişmiş ülkede de bulunan bu belge, tehditteki değişikliklere göre belirli aralıklarla Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında güncelleştiriliyor. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin hazırlanma sorumluluğu Bakanlar Kurulu’na ait. Her hükümet kendi politikasına uygun değişiklikleri devletin güvenlikle ilgili birimleriyle koordine ederek değiştirme hakkına sahip. Belgenin uygulanmasından ise Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği sorumlu.”1 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, basınımızda sıkça önemi sebebiyle “kırmızı kitap”2 olarak adlandırılmaktadır. Bu yazıda kırmızı kitaptan bahsetmeyeceğim fakat siyasetimizin güvenlikçi halinin metaforu olarak kırmızı kitaba başvuracağım.
Devlet Bahçeli, 18 Aralık 2008 tarihinde Türkiye’de iki partili sistemin hedeflendiğini söylemiştir. Bu sistemin ABD’ye atıfta bulunarak okyanus ötesinden yönlendirmeyle gerçekleştirmek istediğini ifade etmiştir. AKP ve CHP’nin bu sistem üzerinde bir mutabakat çerçevesinde hareket ettiğini ifade etmiştir.3 Aradan geçen 14 yılın sonunda Türkiye’de belki iki partili sistem yok ancak iki ittifaklı bir sistem var. Bir insanın düşünceleri yıllar içerisinde elbette değişebilir, değişime de karşı değilim ancak buradaki olay biraz farklı. Burada, Bahçeli’nin kendi çıkarları için fikirlerinin değiştiğine tanıklık ediyoruz. 2008 yılında yaptığı açıklamanın sistem dışına itilmenin korkusunun seçmene birebir yansıtmak için yaptığını günümüzde anlamış oluyoruz. Seküler-Merkez Sol ile Liberal-Muhafazakâr tarzda iki kutuplu Türkiye’de Bahçeli ve MHP’ye yer kalmayışından ötürü Bahçeli o tarihlerde ulusal kimliği ön plana koymuş, Ergenekon ve Balyoz Davalarında askerlerin yanında bir olmuştur.
Kırmızı Kitabın 2004 ve 2010 yılındaki kritik değişiklikleri Türkiye’nin geri dönülemez anti-sekülerleşme, anti-kurumsallaşma yoluna girildiğinin göstergesi olmuştur. Kaset skandalıyla, ekonominin iyi gitmesiyle ülkenin ana-muhalefetinin içinde bulunduğu sıkıntılarla iktidar rahat bir dönem geçiriyordu. Bahçeli’nin tahayyülüne göre her şey Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi gidiyordu. Güçsüz tekil muhalefet ve güçlü tek iktidar sürecine giden yolda askeri davalar, 2010 referandumu ve cemaat-iktidar ilişkilerinin gerilmesiyle gözler önüne serilen 17-25 Aralık Operasyonları yaşandı. 2010 yılından itibaren Bahçeli, sisteme entegre olma güdüsüyle CHP ile yakın ilişkiler kurdu. Bahçeli öne sürdüğü gibi bir ikili sistem varsa bunun bir parçası olmak için çalışmalara başlamıştı o tarihlerde. 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde çıkarılan ortak adayın başarısızlığından sonra pes etme noktasına kadar gelen Bahçeli’ye HDP yardımcı oldu. 2015 Haziran seçimlerinde inanılmaz bir oy alarak belki de AKP’nin parlamenter çoğunluğunu yeniden ele geçirmesine engel oldu. Haziran ve Kasım arasında yaşanan bir sürü olaydan sonra Bahçeli sistemin diğer çarkına doğru büyük bir siyasi manevra yaptı. 2015 Kasım’dan itibaren AKP ile yakın ilişki yürüten Bahçeli, Erdoğan’nın her istediğini yaptı, istediği çoğu şeyi de aldı. Sonunda sistemin içinde kendine yer bulabildi. 2017 Anayasa değişikliğiyle Bahçeli’nin hayali gerçekleşti ve Türkiye’de gayri-resmi ikili sistem kuruldu. İktidarın söylemleri milliyetçi retorikle bezendi, dış politikada ulusalcılar ile milliyetçiler etkin rol almaya başladı, önemli görevlere MHP’liler aday gösterilmeye başlandı. Ancak tüm bunlar MHP oylarının yeni kurulan İYİ Partiye kaymasına ya da AKP’de merkezileşmesine sebebiyet verdi.
Günümüzde MHP Kırmızı Kitabı yönlendirmeye devam ediyor. Gündelik siyasetin sınırlarını güvenlikçi politikalarla belirliyor ve oyunu kurma şansları olmasa bile oyunun kurucularını sınırlamayı çok iyi biliyorlar. Son günlerde Ümit Özdağ’ın çıkışlarına baktığımızda genellikle mülteci meselelerine karşı ürettiği popülist ve milliyetçi söylemleri görmekteyiz. Aynı Ümit Özdağ, muhalefetin ana partisinin başındaki kişiye mülteci meselesinde saldırırken, tamimiyle zıt mülteci politikasına sahip iktidarın en önemli paydaşına saldıramıyor. Saldırmak isteyip istemediğini bilemiyorum ancak bunu göze alamayacağından eminim. Bahçeli grup toplantısında "Terörle mücadelenin en kilit bakanlıklarından birisi İçişleri Bakanlığı'dır. Bugüne kadar İçişleri Bakanlığı'nın önünde eylem yapmak, olay çıkarmak sadece ve sadece teröristlerin gayesi olmuştur. Marjinalleşmiş siyasetçiler tarafından bakanımızın hedef alınması milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır. Parmak sallayarak tehdit etmek utanç verici bir alçalma halidir. Teröristlerin dahi cesaret edemediği protestolarla İçişleri Bakanımıza saldırmak su katılmamış edepsizliktir, densizlik ve terbiyesizliktir. Kimin bir hesabı varsa hukuk yolu açıktır. Sayın Bakan'a ismiyle ve kaba bir şekilde hitap etmek devlet umurunu saygısızca ayaklar altına almaktır. Bir kez daha dile getiriyorum ki terörle mücadeleyi muazzam bir irade ve inanmışlıkla icra eden devlet adamlarımıza dil uzatanları sonuna kadar kınıyorum. Meydan boş değildir, kuru gürültüye pabuç asla bırakılmayacaktır."4
Geçtiğimiz Mart ve Nisan ayında sosyal medyada yapmış olduğu çıkışlarla siyaset arenasında kendine yer ayırtan Özdağ, bu sözlere sadece sosyal medyadan yazı yoluyla cevap verebildi. Yani Ümit Özdağ’da oyunu Bahçeli’nin kurallarına göre oynuyor. Burada yanlış anlaşılmasın ben ne Bahçeli’nin ne Özdağ’ın ne de Erdoğan’ın politikalarını beğeniyorum ben sadece meydanda bariz bir şekilde belli olan şeyi yazıyorum.
Belki de Bahçeli’nin 90’lı yıllardan beridir istediği şeyin bu olduğunu geç de olsa anlamışızdır. Ancak öyle bir husus da var, Bahçeli’nin kural belirleyici olmayı toplumsal destekle harmanlayamadı ve partisinin toplumsal desteği azaldı. Hatta milliyetçi kesimde değişim başladı. Elbette Bahçeli oyunun kurallarını belirliyor, elinde de bir kitap var peki ya milliyetçiliğe ya da MHP’ye zarar vermiyor mu? MHP ortalama anketler 6-6.5 çıkıyor. Farz edelim seçim döneminde bu oranı biraz arttırdı yüzde sekiz civarına çıktı. Tüm bunların farkında olduğunu düşünüyorum. Buna şu aşamada çözüm bulabileceğinden de pek emin değilim zaten o da kendisini siyaset-üstü bir konuma koyma çabasında olduğunu anlayabiliyoruz. Bu konum MHP için iyi mi olacak bu pek emin değilim. Kısa süreli kural koyma sanatına kendini çok kaptıran Bahçeli, uzun süreli sistem içinde bir unsur olmayı tercih etmedi ve büyük ihtimalle de 2023’ten sonra kendisine elveda diyeceğiz. Bundan sonra da milliyetçiliği büyük bir sınav bekliyor olacak.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi eskiden olduğu gibi askerlerde değil, Bahçeli’nin elinde. Bahçeli ve Erdoğan iktidarı bittikten sonra kimin eline geçecek? Buna yavaştan karara bağlamamız gerekebilir.
1 http://arsiv.ntv.com.tr/news/99386.asp
2 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
3 Newsweek Türkiye, sayı 10-11
4 https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/umit-ozdagdan-bahcelinin-sozlerine-yanit-suleymana-sahip-cikan-1934550
Hiç yorum yok: